21.03.2009

Roger Waters aslında İstanbul'a hiç gelmedi!


Önce Roger Waters'ın konser için İstanbul'a geleceği haberini duyurmak için ciddi bir organizasyon oluşturuldu. Bütün olasılıkları hesaplayan bir enerji denetim kurulu tarafından elbette. Organizasyondaki psikianalistler ve spiritüelistler, insanların bu konserin gerçek olduğuna inanması için post-reklamcılarla beraber uzun bir zaman çalıştı. Ve insanlar inandı.

Konser günü akşamı orada toplanan yeterli enerjiye sahip olduğu kurul tarafından tespit edilerek ayine kabul edilen kitle, heyecanla konseri beklemeye başladı.

Bu noktada kurulun bütün hesaplarını doğru çıkaran durum, onları bile şaşırtacak derecede kusursuz bir biçimde ortaya çıktıı: Roger Waters sahnede belirdi. Aslında Prag'da çayını içiyordu, bir ürpermeden başka hiçbir şey de hissetmemişti. "it must be the first post-concert started in istanbul" diye de dillendirmişti ürpertisini.

Yeterli enerjiye sahip gülümseyen kitleye, somut biletleri olmadan bile orada bulunabilen insanlardan biriydim. Ben de gerçek sandım.

Gerçek olamayacak kadar güzel olduğunu fark edince de, "olsa olsa bu müziğe gerçekten tapan insanların mucizevi kollektif düşüydü" herhalde dedim.

Herkes gülümsüyordu.

14.03.2009

Bütün genellemeler yanlıştır.


Adamlara bak ya. Cicili bicili sahneye çıkıp rock eylemeyi de biliyolar, paparazzilere kıç sallamayı da. EE?

Dünyanın en klasik genellemesiyle başlayıp derdimi açık edeceğim sıkı dur.


Sevgili ev arkadaşlarımla Velvet Goldmine denen şaheseri bir milyonuncu kez izlerken, İpek'in "abi biseksüelliği aşmış bunlar gay olmuş" demesi üzerine sakince hiddetlenip "ne demek lan biseksüellik aşılır mı, asıl gay olmayı aşmışlar" ile başlayan sıkıcı bi açıklama yaparken yakaladım kendimi. Sonra daha konuşmanın ortasında sıkılıp filme döndüm. Neyi tartışıyoruz ki? Öyle ya da böyle. Adamlar bir şekilde takılıyorlar işte, bize izlemekten fazlası düşmez. Ha ola ki "yönetmenin olası zihin dalgalanmalarını irdeleyelim ağbi" diyecek olursan eyvallah. İrdeleyelim. Saatlerce konuşalım üzerinde. Ama birden fazla kişinin yaptığı bir şey üzerinde sanki her biri aynı şeyi yapıyormuş gibi konuşmayalım. Pls.

Bireye inanıyorum kısaca. En saygı duyduğum yaşam biçimi de "her şey olur" düsturuna dayananıdır galiba. (olmayadabilir...) Geçen İpek'e verdiğim örneği tekrarlayacak olursam,

-abi geçen odama uçak girdi ya inanamıyorum hala sende kalsam olur mu bi iki gün?

dediğinde biri,

-hasssssiktir nası yani ya oha çüş olm nası uçak girdi ay ay...

yerine,

-tamam olur hacı ne demek kal istediğin kadar... da... uçak nası girdi?

de diyebiliriz.

Hemen hemen aynı şey.

Şaşırabilme yetimizi kaybetmeden "olur verme" (o da olur deme) yetimizi de geliştirmeliyiz sanırsam ki.

Ya da değil öyle bilmiyorum tam...

12.03.2009

Uyku Düzeni İçin Çözüm Önerileri


Dedim ya insanlığa faideli olacağım diye.. Hayatta tutamam kendimi şimdi.

Aslında durum şu, her zaman, her durum için bir çözüm önerim vardır. "Abi çok fenayım, tanıdığım herkes öldü, evim yandı, n'apıcam şimdi ben off" diye dertlense bi arkadaşım, oracıkta yazıveririm bir şey onu iyi edecek. İşe yarar mı bilmem tabi. Ama genellikle "he ya doğru diyosun" derler... Eh madem öyle, kendi küçük günlük sıkıntılarıma bulduğum çözümleri de çoğunlukla uygulayamadığımı gayet belli etmişimdir. Ne mi? Bir işe yarasın maksat...

Sorunumuz nedir efendim? Dünyanın en düzensiz uyku düzenine mi sahipsin? Hani şu hakkında pek çok şey bildiğin, o kadar çok şey bildiği
n ki artık bireysel çözümler bile uydurabildiğin ama aslında çok yıkıcı olan acayip sorun. Hah, kolayı var.

1. Uyku güzeldir. Uyanıp uyanıp çalarsaati susturmak, el yüz yıkandıktan sonra sıcacık yatağın seni tahrikkar bakışlarla süzdüğünü görüp sinsice gülümseyerek üzerine atlayıvermek de güzeldir. Ama herkesin bildiği gibi, uyanıp akşam olduğunu görüp "ööööeehhh" efektiyle yatakta somurtmaya başlamak da berbattır. Kaçırılan şeyler, akşam yapılamayacak olan şeyler, kısacası o kadar uyumasaydın yapabileceğin şeyler birbiri ardına sıralanır sırf moralin daha çabuk bozulsun diye.

Ama sabah, kalkman gereken saatten bir iki saat önce uyanıp evde miskin miskin takılmak da güzeldir. Belki de daha güzeldir. Dene bak. Apar topar uyanıp, otobüste falan uyanmaktan bin kat daha iyi.

2.Ama bunu nasıl becereceksin? Erken yatarak... "öööeeh kolaydı" dediğini biliyorum. Kolay tabi. Döngüyü bir ucundan yakaladın mı gerisi geliyor. Unutma. Gündüz takılmak çoğu zaman gece takılmaktan daha iyi.

3.Bunun için de, bi iki gece dayanıp uykusuz kalman gerekiyor. (Klasik yöntem.) En son göz kapakların isyana başladığında, güzelce temizlenip, cici pijamalarını giyip uyu bakalım. Ne kadar erken yatarsan o kadar erken kalkarsın. Bitki çayları, sakin müzikler ve lavanta kokusu gibi şeyleri de programına dahil etmeyi unutma tabi.

4.Elimde bilimsel veri olmadan bunu daha fazla sürdüremeyeceğimi fark ettim bi an... Ama bu şekilde işe yarıyor, gerçekten. Ben denedim. Ama her zaman yapamıyorum tabi... Dünyanın en güzel tarçınlı kurabiyelerini yapıyor olmama rağmen bazen fırından çıkardığım şeylerin tahtaya dönüşmüş olduğunu görmemin normal olması gibi.

Evren çeşitli değişkenler biçiminde etrafımı sarmışken nasıl başka türlü düşünebilirim ki?

Hadi kal sağlıcakla...

Uyku Düzeni

Geceleri insanların canı sıkılır. Modern çağa ayak uyduramamanızı sağlayacak bir uyku düzeniniz varsa, her yere geç kalıp günlerce gün yüzü görememek bir yana, saat başı saate baktıkça "öfff"ten başka bir şey çıkmaz ağzınızdan. Bi de sıklıkla sigara dumanı tabii...
En azından benim için öyle! Ve ben bu gece, yeni bir kitaba başlamaya değil, günlerce beni bu koltuğa mıhlayacak yeni bir oyun bulmaya değil, 1950'lerden bir film indirip izlemeye değil, insanlığa faydalı olmaya karar verdim. Bildiklerimi paylaşmak, gevezelik etmek için yani... Bakalım, ne kadar ne olacak...